hesabın var mı? giriş yap

  • nasıl bir kaleciyse amk artık. adam defans oyuncusuna pas verdikten sonra pas alabileceği boş alana doğru hareketleniyor. şu adamın yaptığını bu sene galatasaray'da orta saha adamları yapmıyor. varın siz düşünün aradaki farkı.

  • bu geceki performanslarini izliyorum da, beyazdan kasitlari eroin olabilir. zira baska bir kimyasalla boyle bir kafa mumkun degil.

  • fenerbahçede 50 sene oynayıp anca volkan demirel kadar efsane olacakken futbolcu olarak bol para kazanmış, ingiltere, almanya, katar ve hindistan görmüş. deli paralar kazanırken harika kültürler tecrübe etmiş, gençliğinde hayatını yaşamıştır.

    emekliliğinde de gelir televizyon efsanesi olur çok lazımsa. ne sikime yarıyorsa efsane olunca.

  • hamit altıntop sakatlandığında halama akciğer kanseri teşhisi koymuşlardı.

    halam, onca kemoterapi gördü akciğer kanserini yendiğini öğrendim bugün, bu hamit hala iyileşemedi.

    bacağı komple koptu yeni bacak mı diktiler bu adama nasıl bir sakatlık bu amk.

    edit: adam yılda bi kere aklıma gelir entry yazarım, bileğini kırar. adını anmamı istediğiniz kaynananız filan varsa söyleyin yani.. biraz okkalı anarım adını direk mefta.

  • “tası, tarağı toplamak”...

    meğerse durumun berber araç gereciyle hiç ilgisi yokmuş.

    osmanlı istanbul'unda elit kesimin gittiği meyhanelere "gedikli" denirdi. bunlar loncaya bağlı legal yerlerdi.

    orta sınıfın müdavim olduğu illegal meyhaneler ise "koltuklu" idi.

    19. asrın ortalarında sadece ıstanbulda 80 gedikli vardı. koltuklularla birlikte sayının 1000 olduğu tahmin ediliyor.

    alt gelir gruptakilerine hizmet eden seyyar meyhaneciler ise "ayaklı" diye anılırdı. sayıları 800'ü geçen ayaklılar, başlarında şerbetiye denen bir başlık ve omuzlarında peşkir ile gezinirlerdi.
    bu onların tanınma alametleriydi.
    bellerinde koyun bağırsağına doldurulmuş rakı ve kaftanlarının içinde ise kadehler bulunurdu.
    bu kadehlere rakı tası anlamında "tas-ı arak" adı verilirdi.

    zabıta baskını söz konusu olunca tas-ı arağını gizleyerek kaçmaları gerekiyordu.
    bugün kullandığımız "tası tarağı toplamak" deyimindeki tarak, bilindiğiniz saç tarağından değil rakı anlamındaki "arak" tan gelmektedir.

  • aynı zamanda kupadaki en ruhsuz ve zevk vermeyen takımdır.

    kuzey makedonya, macaristan, finlandiya gibi nispeten zayıf takımlar bile çok güzel mücadele veriyor.

    edit: yalnız bizimkilerin de hakkını vermek lâzım, reklâmlarda hepsi süper oynuyor.

    ulan her şey para mı bee!

    debe editi: babalar gününde debeye girdik madem,adet yerini bulsun. babam başta olmak üzere tüm babaların günü kutlu olsun.**

  • kesinleşmiş seçim sonuçlarının alınması biraz daha zaman alır. bunun dışında şimdiki sonuçları yazarlar yukarda güzelce açıkladılar.anlatmak istediğim tamamen tarafsız olarak isveç parti sistemi nasıl çalışır,neler olur.

    on,on beş yıl önce sosyal demokrat partiye girmiştim ama sosyal demokrat değilim.amacım tam adı isveç sosyal demokrat işçi partisi ((sveriges socialdemokratiska arbetareparti) olan isveç’in en eski partisi, aynı zamanda olof palme’nin partisini araştırıp hikayesini yazmak,günümüz siyasilerinin fotoğraflarıyla doküman hazırlamaktı. masabaşında oturup google yada wiki'ye bakıp yazamazdım. içlerine girip, görüp yaşayarak yazmak istedim. bir partiye bakarak diğer partiler, tüm isveç değerlendirilemez.diğer partilerin kuralları, çalışma koşulları, seçim kampanyaları farklıdır ama sistem arasında benzerlikler olabilir.

    partiye üye olarak girdiğinizde sizi bekleyenler:

    yıllık üyelik ücretinizi yatırdıktan sonra artık üyesinizdir. önce klasik hoşgeldin gezileri,( meclis yada şehir evi gezileri, kafelerde kahveli pastalı toplantılarla yeni üyeler birbirleri ve siyasilerle tanıştırılır.)
    sonra bulunduğunuz bölge sorumlusu sizinle görüşerek ileride neler yapmak istediğinizi öğrenip ona göre yönlendirir.
    yaşınız gençse partinin gençlik kolları devreye girer. iki yöntem vardır.aktif siyasetçi olarak ileride parti başkanlığı, belediye yada meclise aday adayı, grup yöneticisi olmak yada masa başında siyasileri desteklemek, organize etmek.

    amerikan filmlerinde bolca görürsünüz. seçimleri kazanan senatörler yada parti başkanının ardında çok kalabalık bir ekip olur. adayların ve başkanın kazanmaları halkın oyuyla birlikte canla başla çalışan bu grubun elindedir.
    illede başında karar vermek zorunda değilsiniz. olayı kendi haline bırakıp tabandan çalışmalara başlarsınız. konuşma yeteneğiniz iyiyse parti basın sözcüsü, parti sekreteri gibi eğitimler vardır.

    bu arada bu partinin bir sürü kursları vardır.( lider, yönetim kursları gibi) belirli tarihlerde hafta sonları düzenlenen kurslarda deniz kenarında, tatil yörelerindeki otellerde yol,otel, yeme içme masraflarınız parti tarafından karşılanır.hatta bu kursların ikinci üçüncü devam bölümleri de vardır. ama bu kurslara gitmek zorunda değilsiniz.
    bizdeki gibi tepeden inme torpille parti başkanına milyonlar verip ''beni listede seçilebilcek yere koy '' diyerek miletvekilliliğini garantiye almak bu ülkede zordur.
    bununla birlikte tepeden inme gelenler yok değil ama bizdeki gibi değil.

    bakın tanıdığım parti arkadaşlarım yıllardır metrolarda yada kapı kapı dolaşıp reklam broşürü dağıtıp özveriyle çalıştılar. sıradan olan bu üyeler çalışmalarının karşılığını aldılar.önceki seçimlerde seçilemeseler bile bu dönemki seçimlerde birçoğu milletvekili oldular.

    anlatmak istediğim iyi niyetle çalışırsanız olabiliyor. bu demek değilki partiye her giren seçilebilir. elbette zorluklar var ama bizdeki gibi'' torpilim yok beni kimse aday yapmaz'' gibi birşey de yok.
    bu arada başbakanı ve diğer bakanları görüp onlara ulaşmak kolaydır. bizdeki gibi koruma ordusu yüzünden ulaşma sorunu yoktur. çünkü parti başkanı da bir zamanlar gençlik kollarına girmiş, kapı kapı dolaşıp broşür dağıttığından sizi çok iyi anlar.
    siz broşür dağıtırken yanınızda size yardım eden milletvekili yada aday adayı da olur. başbakanla birlikte halka açık parkta sosis bile yiyebilirsiniz. bunları abartmıyorum.
    türkiye'deki milletvekillerinin özel zırhlı araçlar ve koruma ordusuyla halktan kopuk olması ile burdaki tüm parti başkanlarının her yıl gotland adası almedalen'de halkla bütünleşmesi tam bir karşıtlık oluyor.
    gelelim seçim gecesine:

    televizyonlarda izliyorsunuz. her partinin o akşam bir otelde salonda seçim sonuçlarını ellerinde kadehlerle neşeyle, heyecanla izlemelerini.
    diğer partileri bilmiyorum ama bizde şöyle oluyor: stockholm'den örnek verirsem her bölgeden o seçimde emeği geçmiş ( seçim klübelerinde çalışmış, güller, broşürler dağıtmış )en iyi 2 üye seçilir. bu üyelerden biri kadın biri erkek olmalıdır. yemek ücretli alkol ekstra ücretlidir. yani öyle her isteyen üye gidemez. zaten binlerce üyeyi alacak büyüklükte salon yoktur. yönetici konumda olanlar ve adayların dışında kişi sayısı kısıtlıdır.

    seçim sonrası sabahı gruplar kendi aralarında durum değerlendirmesi yaparlar . sonuçlar olumlu yada olumsuz olsa da herkeste tatlı bir yorgunluk vardır.çünkü bir kampanya daha bitmiştir. kampanyalarda değişik orjinal şeyler yapılır. örneğin yillar önce dünyadaki ilk welfie yada wel-fi (selfie değil)çeken parti olmuştur.(yüzlerce çalışan insanın birarada olduğu toplu fotoğraf çekimi)

    seçimler bitti diye işler bitmez. bir dahaki seçimlere kadar sürekli bölge toplantıları, grup çalışmaları devam eder.
    burada sosyal demokrat partinin reklamını yapmıyorum sadece nasıl çalışma stilleri olduğunu yüzeysel olarak yazmaya çalışıyorum.

    isveç seçmeni türk seçmeni gibi değildir. türkiye’de futbol fanatiği gibi parti tarafı tutulur ve kimse kendi partisinin hatalarını görmez, eleştiremez, karşı tarafa ölesiye saldırır, kavga eder.burada ise eskiden kemikleşmiş sosyal demokrat seçmen vardı ama günümüzde gençler artık kendi seçimleriyle bu olguyu değiştirdiler. zaten bazı şeylerin değişmesi de kaçınılmazdı.
    isveç'te seçmen körü körüne partisini desteklemez. eğer yolunda gitmeyen durumlar varsa kendisine olumlu önerilerde bulunan başka bir partiye yönelebilir.
    bu yılın seçimlerinde çoğu seçmenin parti değiştirdiği belirtiliyor.
    örneğin yıllardır iktidarda olan sosyal demokrat parti doksanlı yıllarda başarısız olduğunda kendi seçmeni biraz da sağ partileri deneyelim diyerek sağ koalisyonun oluşmasına neden olmuştu.

    eksiklerim çok elbette. partinin olumlu yanlarını, başarılarını yada olumsuzlukları, skandalları yazmayıp sadece çalışmaların nasıl yapıldığını yazmaya çalıştım. herşey buraya sığmaz ama parti çalışmaları genelde böyledir.
    şu yada bu parti iyidir demiyorum.isveçi bekleyen binlerce sorun, konu var. (çeteleşme, nato üyeliği,sağlık sistemi,enerji krizi, sığınmacılar....) geçtiğimiz seçim döneminde koalisyon hükümetinin oluşması ayları bulmuştu. bu seferki gelişmeleri önümüzdeki haftalar hep birlikte izleyeceğiz.

  • açılın! ben oyun yerelleştirme uzmanıyım ve bu işi profesyonel olarak yapıyorum. konu türkçe dil desteğine geldiği için haklı olarak birkaç şey söylemek isterim.

    öncelikle kendimi tanıtayım. 20 yıldan fazla süredir oyun oynuyorum ve dil çıkışlıyım. dandik üniversitelerden değil, dil alanında en iyi eğitimi veren birkaç okuldan birinden mezun oldum.

    her neyse oyunlara olan tutkum ve bitirdiğim bölüm sebebiyle kendimi ister istemez oyun yerelleştirme alanında çalışırken buldum.

    şimdi bu oyun yerelleştirme işi bazılarınızın sandığı gibi google translate 'den kopyala yapıştır seviyesinde amatör bir iş değil. altında çok büyük emekler ve uğraşlar yatıyor.

    iş sadece çeviri değil. adı üzerinde yerelleştirme. çevirdiğiniz dilin dinamiklerine, o dili konuşanların kültürüne, dini hassasiyetlerine falan dikkat etmeniz gerekiyor. söz konusu oyun olduğu için günlük kullandığınız dil gibi akıcı, çeviri kokmayan, doğal duran bir çeviri çıkarmalısınız.

    sonraki konu yaratıcılık. bazen öyle şeyler karşınıza çıkıyor ki tek bir kelime için saatlerce düşünebiliyorsunuz. adamlar kelime oyunları koyuyorlar; film, kitap veya meme'ler gibi popüler kültür ögelerine gönderme yapıyorlar. alın anlamını kaybetmeden nasıl çevirebiliyorsanız çevirin. çevirseniz bir dert çevirmeseniz başka dert. sonra yetenek/silah isimleri gibi sıklıkla yaratıcılık gerektiren şeyleri çevirirken zorlanıyorsunuz. mesela yeteneğin ismi blinking olsun ve karakteriniz yetenek aktifken çok kısa süre içerisinde (yani yetenek isminin adından da anlaşılacağı üzere göz açıp kapayıncaya kadar) ışınlanmış gibi 10 adım ileri gitsin. bunu göz açıp kapatana kadar şeklinde çevirirseniz anlamını kaybeder. o yüzden esnek davranmanız lazım, ben "bir oradayım bir burada" şeklinde çeviririm. bir de dikkatinizi çektiyse blinking tek kelimeyken benim çevirim dört kelime. bu işte bazen çok büyük bir sorun olarak karşımıza çıkabiliyor. çünkü uı'de taşmalar olmasın diye kelime sınırları getirilebiliyor sık sık. şimdi sıkıyorsa derdinizi zorluk yaşamadan bir veya iki kelimede ifade edin.

    sonra gelelim bir diğer konuya. bağlamsızlık. geçenlerde bir çevirmenden duyduğum güzel bir cümle vardı: "her 10 çevirmenden 4'ü bağlamsızlıktan dolayı ölüyor." gibi bir şeydi. o kadar haklı ki! bazen hiçbir detay verilmeden kör kör çeviri yaptığımız oluyor. bunun sebebiyse sızıntılara karşı tedbir, gizlilik yani. zaten çalışmaya başlamadan önce gizlilik sözleşmesi imzalıyorsunuz. şimdi gelin de bu şartlar altında iyi bir çeviri verin zorlanmadan.

    daha teknik kısımlardan falan bahsetmiyorum, yoksa yaz babam yaz.

    her neyse gelelim en önemli soruya! bu oyun stüdyoları neden oyunlarına türkçe dil desteği eklemiyorlar? çok basit. fakir olduğumuz için? "fakirlikle ne alakası var?!?" diye sorduğunuzu duyar gibiyim. şöyle söyleyeyim, kaçımız aaa oyunları çıkar çıkmaz tam fiyatla veya ön sipariş vererek satın alıyoruz? ben dahil birçoğumuz indirimlerde satın alıyoruz, o da oyunun ilk finansal çeyrek yılından sonraki yaz veya kış indirimlerinde. ilk finansal çeyrek yıl diyorum, çünkü stüdyolar bu ilk çeyrek yıldaki kazançlarına bakarlar. oyunları çıkar çıkmaz kaç kopya satmış? başarılı çıkış yapmak her stüdyonun birinci önceliğidir. bundan sonra gelen satışlar çok önemli değildir, yani önemlidir tabi ama onların esas odaklandığı nokta çıkış sürecidir. çünkü başarılı mı yoksa başarısız mı oldukları o süreçte belli olur. sonra oyun çıkmadan önce türkiye'den kaç kişi oyunu istek listesine eklemiş ve çıktıktan sonra türkiye'den kaç kişi tam fiyattan almış bakıyor, görüyor ki pek fazla değil. bir kısmı torrente asılmış, bir kısmı indirim bekliyor. "alayı varoş lan bunların! bunlardan bana bir yol olmaz!" diyor, sonraki oyunlarında da sikine takmıyor. o yüzden türkçe dil desteği de gelmiyor. o kadar basit. ben de dahil olmak üzere "ulan kıçı kırık lehçe, kimsenin sallamadığı brezilya portekizcesi'ni ekliyorlar da türkçe'yi eklemiyorlar!" diyoruz ama şöyle bir durum var: brezilya latin amerika'daki en büyük pazar ve 214 milyon nüfusu var. o yüzden es geçilemez orası. polonya ise oyun sektöründe büyük ivme kazanmış olan bir ülke.

    bu yerelleştirme işi epey masraflı. bir ton süreci var, inciği boncuğu var. çeviri süreci var, kelimeleri oyuna entegre ettikten sonra test süreci var. bunların hepsi için para ödüyor şirketler.

    mesela disco elysium 'da 1 milyondan fazla kelime varmış.
    https://twitter.com/…ium/status/1215597783509610497

    yine dying light 2 'de 350 bin kelime varmış.
    https://www.gamespot.com/…of-dialogue/1100-6499794/

    varın fallout'u, skyrim'i siz hesap edin. dying light 2'de mesela 17 dil var ve bu 1 milyon dolara yakın bir maliyet oluşturuyor. ayrıntılı hesabı yazamayacağım buraya. adamlar haliyle yaptıkları masrafın karşılığı alınmış mı alınmamış mı bakıyor.

    türkçe yukarıda saydığım sebepler yüzünden çok talep gören bir dil değil. ona mail atıyorum, "şu an türkçe çevirmen aramıyoruz!" diyor, buna mail atıyorum "şu an türkçe'yi eklemeyi düşünmüyoruz." diyolar. kazın ayağı sandığınız gibi değil. türkçe dil desteği istiyorsanız tam fiyattan alacaksınız, deliler gibi alacaksınız. başka yolu yok.

    o da maalesef çok mümkün değil. elin amerikalı liselisi 60 $'lık oyunu harçlıklarıyla gözü kapalı alıyor. biz ise belki bir aylık mutfak masrafını vermek zorundayız. tabi içiniz el verdiği sürece. alsan olmuyor almasan gönül razı değil. o yüzden de kısır bir döngüye giriyor. bunun sebepleri malum ama yoruldum artık bunu konuşmaktan. türk gençliğine bunu reva görenlerin, elin amerikalı, avrupalı çocuğu her şeye kolayca erişirken yetişkin türk'e bile erişilemez kılanların ocağı sönsün. diyeceklerim bu kadar!

    edit: @spleen sağ olsun uyardı, belirttiğim 1 milyon ve 350 bin kelime sayısının daha iyi anlaşılması için 300 sayfalık bir kitabın ortalama 70 bin kelime ettiğini belirtmemi istedi.

    edit 2: entry kısa sürede popi olmuş ve takipçi sayım artmış. o yüzden teşekkür mahiyetinde aşağıdaki suser'ın oyun fırsatları için tavsiye ettiği siteye ek olarak ben de fırsatları bizzat takip ettiğim subreddit linkini bırakayım:
    https://www.reddit.com/r/gamedeals/

    edit 3: aşağıya bir aklı evvel gelmiş ve dil desteği eklemenin maliyet olduğunu söyleyenlere mal demiş. mal derken de kendi savunduklarıyla kimin esas mal olduğunu göstermiş. bahsettiği oyunun steam sayfasına bakın, türkçe dil desteği var mı? yok. kendin amatör şekilde gönüllü çeviri yapmışsın. kendi elinle kölelik yaparsan ortada tabi maliyet olmaz. amazon prime video, netflix, disneyplus+ falan dizilerine filmlerine altyazı eklerken senin gibi kölelerin altyazısını mı ekliyor? hayır, parayla tuttuğu çevirmenlere veya çeviri şirketlerine yaptırdıkları altyazıyı ekliyor. adam para veriyor ki kaliteli olsun, napsın senin elinden çıkan amatör çeviriyi mi eklesin? ondan sonra abonelerden küfür yesin değil mi "ne biçim çeviri lan bu?" diye! adamlar parayla yaptırmasına rağmen millet çıkan kaliteyi beğenmiyor. çünkü arz çoğaldı, işin ehilleri her yere yetişemez oldu, bunu görünce de bir takım müsveddeler girdi sektöre. haliyle bilen bilmeyen herkes "çevirmenim" diye gezmeye başladı. sektörü batıran bir bu köleler bir de çevirmen müsveddeleri.

    ikisi de evlerden ırak. hem işi ederinin çok altında yapıp işi hakkıyla yapacak olan erbapların ekmek parasını gasp ederler hem de rezil bir iş çıkarıp son kullanıcıya küfrü bastırırlar. o yüzden itimat etmeyin bu dip balıklarına.

    bunlar yetmiyormuş gibi bir de dışarıdan ithal ettiğimiz müsveddeler var. paki'sini, afgan'ını, suri'sini, arap'ını doldurdular ülkeye. 2 kelime türkçe öğrenen çevirmen olduğunu iddia ediyor. gel de akıl sağlığını koru, küfür etme.

    yeri gelmişken çevirmen olsun, tasarımcı ya da yazılımcı olsun emeğinin değerini bilen ve kendine saygısı olan herkesin ölücü müşterilere göstermekten imtina etmediği bir meme var.

    edit 4: ahaha! ekşi'yi açmamla şoke olmam bir oldu. entry debe olmuş. dahası mesaj kutum shire gibi yemyeşil olmuş. bir sürü suser mesaj atmış. destek amaçlı mesaj atanlar var, yaptığım işi merak edenler var, blinking çevirimi beğenmeyenler ve yeni alternatifler sunanlar var, favori oyunlarımı soranlar var, sektörle ilgili soru soran arkadaşlar var ve daha nicesi. var da var yani! herkese gösterdiği ilgiden dolayı çok teşekkür ederim. ama yazımın bu kadar ilgi göreceğini düşünmemiştim. takipçi sayım da 30 olmuş. oyunlardaki dil desteği ve yerelleştirme sektörü ile ilgili bildiklerimi elimden geldiğince şeffaf bir şekilde aktarmaya çalıştım. bir farkındalık yarattıysam ne mutlu bana! tekrar teşekkür ederim.

    gelen mesajları vaktim el verdiğince teker teker yanıtlamaya çalışacağım.

    bu arada altta da tartışma almış başını gitmiş. onca yazdığıma rağmen hala bozuk plak gibi yerelleştirmenin maliyetle alakası olmadığını savunmaya devam ediyorlar. siz haklısınız, tamam mı?

    edit 5: @kutukcu mesaj kutumu yeşillendirip türkiye'de en çok satan oyunlara türkçe dil desteği gelmezken aynı oyunun daha az kazandığı isveç, finlandiya, danimarka gibi ülkeler için resmi dil desteği sunulduğunu belirtmemi istedi. kendisine teşekkür ederim.